ANA SAYFA
HAKKIMDA
HİZMETLER
MAKALELER
HASTA GÖRÜŞLERİ
ONLİNE RANDEVU
BİZE ULAŞIN
Kilo Verdirme
Depresyon Tedavisi
Panik Atak
Dikkat Eksikliği
Cinsel Terapi
Aile Terapisi
Öfke Kontrolü
Grup Terapisi
Sosyal Fobi
Uyku Bozukluğu
Kilo Verdirme
Sınav Kaygısı
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Anksiyete
Stres Kontrolü
Psikoterapi Tedavisi
Ergenlik Çağı
Manik Depresif Bozukluk
Hipnoz Tedavi

Kilo verme ve kilo problemleri yakın zamana kadar sadece diyetisyenlerin ve ilgili tıp hekimlerinin ilgi alanıyken, kilo vermenin psikolojik yönü anlaşılmaya başlandıkça psikologların da desteği önem kazandı. Kilo vermeye psikolojik olarak baktığımız zaman karşımıza dört boyut çıkar.

Davranışsal: Yemekle ve beslenmeyle ilgili davranışlarımız çocukluk ve ergenlikle birlikte şekillenmeye başlar ve pek çok davranış kalıbı yetişkinlikte belirgin hale gelir. Örneğin hızlı ya da yavaş yemek, yemek yerken başka şeylerle ilgilenmek, öğünlerle beslenmek ya da gün boyu atıştırarak beslenmek, yemek hazırlama ritüelleri, çeşitli gıdalarla ilgili alışkanlıklar, yemek ve beslenme ile ilgili davranış kalıplarından sayılabilir. Bu davranış kalıplarının her birinin beslenme rutinimizi ve dolaylı olarak kilomuzu nasıl etkilediğine bakmak önemlidir. Düzenli, sağlıklı ve esnek bir yeme rutini oluşturmak ve devam ettirebilmek için hangi davranışların işe yaradığını bulmak ve bunları pekiştirmeye çalışmak gerekir.

Duygusal: Yemekle kurduğumuz duygusal bağlar, yeme ve beslenme davranışını birebir etkiler. Yemek yemek bizim için yoğun duygusal bir eylem olabilir. Yemek yemeye genel olarak bir duygunun hakim olması, örneğin yemeğin rahatlatıcı, ya da stres verici, ya da baskı hissettirici bir doğası olması söz konusu olabilir. Bu duygusal bağ, kendimizi nasıl beslediğimizi birebir etkileyip, yemeğin doğal bir ihtiyaç olmaktan çıkmasına ve başka anlamlar yüklenmesine neden olabilir.

Diğer bir yandan yemek yemeyi, stresle veya olumsuz duygularla baş etmek için bir yöntem olarak kullanıyor olabiliriz. Örneğin kendimizi yalnız hissettiğimizde, ya da moralimiz bozuk, canımız sıkkınken, bu duyguları geçirebilmek için yemeye başvuruyor olabiliriz. Bu, arada sırada başvurulan bir yöntem olduğunda ve stresle ya da olumsuz duygularla baş etmek için işe yarayan başka yöntemler de varolduğunda, çok da kötü bir şey değildir. Ancak tek baş etme yöntemi bu olduğunda yetersiz kalır ve her ne kadar kısa vadede geçici bir iyi duygu hali yaratsa da, çoğunlukla uzun vadede işe yaramaz, hatta yemek yediği için suçluluk ya da pişmanlık hissetmek söz konusu olabilir.

Dolayısıyla yemek yemek, fiziksel olduğu kadar duygusal da bir eylemdir ve işin bu boyutu yeterince anlaşılmadığında kilo verme ile ilgili çabalar yetersiz kalabilmektedir.

Zihinsel: Yemekle ilgili kendimize koyduğumuz kurallar ve sınırlar ya da bugüne değin çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ve inançlar beslenme davranışımız üzerinde önemli bir etki sahibidir. Zihnimizde dönüp duran bu düşünceler, kurallar, inançlar ve bilgiler içeriğine göre etki yaparlar. Beslenmeyle ilgili yanlış ya da yetersiz bilgiler, yeme davranışının bozulmasının bir göstergesi olan aşırı katı ve keskin kurallar, esnetemediğimiz inançlar, beslenme işini bizim için zorlaştırabilir. Örneğin, karbonhidrat zararlıdır, akşam yemeği yememem lazım, sadece proteinle beslenmeliyim, X kalorinin üstüne çıkmamalıyım, ne kadar yediğimi kontrol edemezsem bu beni beceriksiz bir insan yapar, her gün tartılmalıyım gibi hem işlevsiz hem de %100 doğru olmayan bilgiler, kurallar ve inançlar hem beslenmeyi stresli hale sokar, hem de kilo vermeyi zorlaştırır.

Ilişkisel: Yemek yemek sosyal bir davranış olabildiğinden, beslenmenin ve kilo problemlerinin ilişkisel bir boyutu da vardır. Bunun yanı sıra, bedenimiz dışardan herkes tarafından görüldüğü ve göz önünde olduğu için, ne yazık ki, herkese gördüğü şeyle ilgili yorum yapma zemini hazırlar. Oysa kişiliğimizi de ortaya koyduğumuzda, kimsenin kişiliğimizle ilgili yerli yersiz yorumlar yapmaya nasıl hakkı yoksa, bedenimiz de sırf gözle görülüyor diye başkalarına onun hakkında yorum yapma hakkı vermez.

Bu nedenlerle yemek yemek bizi diğer insanların arasında nereye konumlandırıyor, beslenmemiz diğer insanlarla ilişkimizi nasıl etkiliyor, başkalarının ve bizim yemeye, kiloya, beslenmeye yüklediğimiz anlamlar nedir, ilişkilerimizde yaşadıklarımız beslenmemizi nasıl etkiliyor gibi pek çok soru, kilo vermenin ilişkisel boyutu ile ilgilidir. Bu soruların cevapları oldukça kritiktir ve kilo vermek söz konusu olduğunda ele alınmalıdırlar.

Kilo verme, tüm bu boyutlarıyla ele alındığında, daha gerçekçi ve daha işlevsel sonuçlar almak mümkündür.

Bunların yanında, kilo problemi psikolojik olarak kişiyi etkileyebilir. Örneğin ‘kilo veremiyorum iradesizim’ ya da ‘kilo veremiyorum psikolojim bozuldu’ sıklıkla duyduğumuz ifadelerdir. Kilo vermek ya da verememek hayatın merkezine yerleştiğinde, buradaki başarı ya da başarısızlık giderek daha fazla kişisel algılanmaya başlar ve kilo=kişilik sonucu çıkarılır. Oysa beden ve kilo bir bireyin onlarca özelliğinden sadece biridir. Diğer tüm özelliklerin, yeteneklerin, başarıların bir kenara konup, sadece beden ve kilonun önem arzediyor olması oldukça kısıtlayıcı ve stres yaratıcıdır.

Kilo verme isteği, özellikle sağlık sorunları eşlik ediyorsa oldukça anlaşılırdır. Ancak bu istek, amaca ulaşılıncaya kadar hayatı ertelemeyi, diğer herşeyi anlamsız kılmayı getirdiğinde, problemli bir özellik kazanır. Kişi için sıkıntı ve baskı yaratan, çoğu zaman hüzün, çökkünlük, çaresizlik ve kaygı duygularını beraberinde getiren bir durum yaratır.

Kilo verme tüm bu yönleri göz önüne alındığında kompleks bir süreçtir. Bu konuda diyet ve tıbbi desteğin yanında psikolog desteği almak, bu kompleksliği göz ardı etmeyi önleyecek, size daha uygun ve kalıcı sonuçlar elde etmeniz konusunda yardımcı olacaktır.